Malatya’da Uluslararası Afrika Sempozyumu gerçekleşti

25–27 Mayıs 2024’te düzenlenen olan Uluslararası Afrika Sempozyumu, Afrika kıtasında yer alan ülkelerin kültürel, tarihî, siyasî, içtimaî ve iktisadî yönlerini ele alan nitelikli ve özgün çalışmaları akademik bir platformda tartışmaya açarken ve Afrika ile ilgili akademik bilginin üretilmesine ve yayılmasına olanak sağlamaktır. Bu kapsamda geçmişten günümüze Afrika ile ilgili oluşmuş bilgi birikiminin yeniden değerlendirilmesi, gerektiğinde tashih edilerek geliştirilmesi, yeni ve özgün disiplinler arası çalışmalarla bilgi üretmeyi amaçlamaktadır.
Malatya İnönü Üniversitesi-Afrika Araştırmaları Merkezi öncülüğünde hazırlanan “Uluslararası Afrika Sempozyumu”, on beş paydaş kurumun desteğiyle yürütüldü. Aralarında Türk Kızılay, Diyanet İşleri Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Merhaba Afrika’da bulunmaktadır.
İnönü Üniversitesi Afrika Araştırmaları Merkezi Müdürü – Doç. Dr. İsmail Söylemez, Merhaba Afrika Yayın Koordinatörü Ayşegül Demircan’ın sorularını yanıtladı.
İnönü Üniversitesi bünyesinde hizmet veren Afrika Araştırmaları Merkezi (İNÜAFAM) tarafından gerçekleştirilen “Uluslararası Afrika Sempozyumu”nun ilkini gerçekleştirmiş bulunmaktasınız. Sempozyuma olan ilgi nasıldı, sürece dair gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
6 Şubat depremleri öncesinde planladığımız ancak deprem nedeniyle ertelemek durumunda kaldığımız Uluslararası Afrika Sempozyumu’nun ilkini 25-27 Mayıs 2024 tarihlerinde depremden 1.5 yıl sonra Malatya’da İnönü Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleştirdik. Binamız depremde hasar almıştı, ama çok şükür hızlıca gerekli tadilatı yapıldı ve sempozyuma hazır hale getirildi.
Sempozyuma ilgi oldukça yüksekti. Dünyanın çeşitli bölgelerinden 26 ayrı ülkeden farklı alan ve konularda toplamda 159 sunum yapıldığı katılımcı verileri şu şekildedir: Uluslararası Afrika Sempozyum’unda ABD’den 4, Cezayir’den 14, Çad’dan 6, Çin’den 2, Fas’tan 10, Gana’dan 1, Gine’den 1, Güney Afrika’dan 1, Kanada’dan 2, Libya’dan 2, Mali’den 6, Mısır’dan 2, Nijerya’dan 6, Pakistan’dan 2, Senegal’den 1, Tunus’tan 5, Uganda’dan 3, Sudan’dan 4, Hollanda’dan 1, Kamerun’dan 2, Katar’dan 1, Burkina Faso’dan 2, Benin’den 1, Tanzanya’dan 1, Kırgızistan’dan 1, Türkiye’den 63, olmak üzere toplam 26 ülkeden 144 bildiri sunulmuştur. Sempozyumda sunulan bildirilerin %57’sinin yurt dışından ve %43’ünün yurt içinden gelmesi dikkat çekiciydi. Açılış ve özel oturumlarla beraber 26 ülkeden 159 sunum yapılmıştır.
Öte yandan gerek katılımcı, konuşmacı gerekse de izleyici açısından da ilgili oldukça yüksekti. Ülkemizin ve dünyanın çeşitli yerlerinden üst düzey akademisyen, siyasetçi ve bürokratlar da sempozyuma katıldı. Türkiye’den BE Elif Çömoğlu Ülken, Dışişleri Bakanlığı Afrika Genel Müdürü, Doç. Dr. Selim Argun, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, SulimanEbusalih – Sudan Milli Eğitim Bakanı, Hassan Kalli Wortei – Çad Dışişleri Bakanlığı Halklar İlişkiler Müdürü, Hüseyin Söylemez- Memursen Malatya İl Başkanı, Prof. Dr. Ahmet Kızılay – İnönü Üniversitesi Rektörü, Mohammad Alrashed – Stratejik Düşünce Grubu Derneği Başkanı, Abdelghader Badawi – Sudan Kızıldeniz Üniversitesi Rektörü, Ashraf Elshoubry – Stratejik Düşünce Grubu Derneği Müdürü, Suliman Ebusalih – Sudan Milli Eğitim Bakanı, Hassan Kalli Wortei – Çad Dışişleri Bakanlığı Halklar İlişkiler Müdürü, Maarif, YTB, İHH, Müsiad uzmanlarının yanısıra Afrika, Avrupa ve Çin’deki üniversitelerin Afrika Araştırma Merkezi yöneticileri, İnönü üniversitesi rektör yardımcıları ve akademisyenlerin yanı sıra Ankara Üniversitesi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, İnönü üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Kars Kafkas Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Karabük Üniversitesi gibi birçok üniversiteden Afrika çalışmalarıyla ilgilenen öğrenciler katıldılar.
Başta Türkiye olmak üzere pek çok Avrupa ve Afrika ülkesinden katılımların gerçekleştiği görülüyor. Sempozyumu teşrif eden değerli konukların katkıları ve sonuç bildirisinde öne çıkanlar nelerdir?
Sempozyum katılımcılarının konumları, uzmanlık alanları ve sunumlarına bakıldığında siyaset, sosyoloji, güvenlik, tarih, uluslararası ilişkileri, bölgesel ve ikili ilişkiler, ticari diplomasi, kültürel diplomasi, insani yardım diplomasisi, dil, kültür, edebiyat, sanat, sinema alanlarında çok önemli katkıların sunulduğu görülmektedir. Bu sunum ve konuların bir kısmı ilk defa bu sempozyum çerçevesinde Türkiye’de gündeme gelmiş ve akademik bir çıktıya dönüşmüştür. Afrika Dilleri ve Edebiyatları odaklı oturumlarda sunulan bildiriler Türkiye akademisi açısından bir ilk olarak kayda geçmiştir. İlk defa Türkiye’de Afrika Dilleri ve Edebiyatlarıyla ilgili bir akademik çıktı ortaya çıkıyor, bildiriler sunuluyor. Bu bildiriler yakın dönemde yayımlanacak sempozyum tam metin bildiri kitabında da yer alacaktır.
Sempozyum sürecinde kurulan ikili ilişkilerden de anlaşılacağı üzere bu sempozyumunTürkiye ve ilgili ülkeler ve ülke akademisyenleri arasında yeni bir işbirliği imkânı ve platformu oluşturduğu söylenebilir. Nitekim bu minvaldeki dilek ve temenniler sempozyumsonrası ikili ve toplu paylaşımlarda da dile getirilmiştir. Bu sempozyumun ülkeler ve akademisyenler arasında bir iletişim köprüsü olmasını umuyor.
Sempozyumun Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelişmesine yönelik katkısının neler olduğu düşünüyorsunuz?
Türkiye-Afrika ilişkileri doğası gereği ve Türkiye’nin ısrarlı tercihi gereği karşılıklı fayda ve kazan-kazan ilkesine dahası birlikte kazanmak ilkesine dayanmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için de karşılıklı tanımanın oluşması gerekiyor. İlişkilerin gelişmesi ve derinleşmesi için tarafların birbirlerini daha çok tanıması ve bilmesi gerekiyor. Bu tanıma için akademik bilgi üretimine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu minvalde Uluslararası Afrika Sempozyumunun Türkiye-Afrika ilişkilerine sunacağı en önemli katkı sahadan gelen güncel bilgileri akademik bilgiye dönüştürerek karar alıcı merkez ve mercilerin karar alma sürecine içerik ve alt yapı desteği sunması olacaktır.
Türkiye-Afrika ülkelerinin ilişkilerinin gelişmesi ve sağlıklı bir zemine oturabilmesi için Ankara’da Afrika Dilleri ve Edebiyatları bölümünün açılması artık bir zorunluluk durumuna gelmiştir. Bu sempozyumda da ilk defa Afrika Dilleri ve Edebiyatları konulu sunumlar yapıldı, bildiriler kaleme alındı. Bu sempozyumun önemli çıktılarından birisi de dil ve edebiyat alanında çalışan akademisyenlerin Afrika Dilleri ve Edebiyatları platformunu kurma kararı alması oldu. Bu platformun yakın dönemde daha görünür olacağını, Afrika Dilleri ve Edebiyatları çalıştayıyla çalışmalarına başlayacağını düşünüyorum. Bu da Türkiye için çok ciddi bir kazanım olacaktır. Maalesef Türkiye Afrika Dilleri ve Edebiyatları alanında ABD, Çin ve diğer rakip ülkelerin çok gerisinde kalmıştır. Bu açığın kapanması için anılan platformun çalışmaları çok etkili ve kıymetli olacaktır.
Son olarak sizce Türkiye-Afrika ilişkilerinin gelişmesine yönelik yükseköğretim ve sivil toplum kadrolarının yapması gerekenler neler olmalıdır?
Türkiye’nin Afrika’daki çalışmaları son yıllarda çok ciddi bir ivme kazanmış ve ciddi mesafe almıştır. Ancak maalesef Türkiye’deki Afrika çalışmaları için aynı iyimser ifadeleri kullanmak yanıltıcı olacaktır. Türkiye üniversiteleri bünyesinde 20 civarında Afrika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi bulunmakta lakin bunların birçoğu atıl durumdadır. Aktif bir şekilde çalışan, akademik bilgi ve içerik üreten çok az sayıda merkezden söz edebiliriz.
Henüz sadece bir üniversitemizde Afrika Çalışmaları Anabilim Dalı yüksek lisans ve doktora öğrencisi kabul etmektedir. Farklı enstitülerde hocalarımızın bireysel gayretleri yahut bilinçli öğrencilerin ısrarlı talepleriyle Afrika konulu tezler hazırlanabilmektedir. Bu da yeterli değildir. Henüz lisans düzeyinde Afrika ile ilgili bir bölüm açılmamıştır. Bu çok büyük bir eksikliktir. Türkiye akademisi henüz Afrika başlığını geçememiş ülke ve konu bazlı derinlikli çalışmalara başlayamamıştır. Afrika denilen kıta 54 ayrı ülkeden oluşuyor, haliyle Afrika uzmanlığı mümkün değildir ancak uzman yokluğundan tercih edilen bu ifade zaten Türkiye akademisinin mevcut durumunun fotoğrafı konumundadır. Afrika’nın 54 ülkesi bazlıçalışmalara başlanması, ülkemizde Sudan, Etiyopya, Uganda vb ülke uzmanlarının yetişmesi gerekiyor. Bunun için de üniversitelerimiz bünyesinde artık Sudan, Somali, Etiyopya, Cibuti, Mali, Ruanda vb ülke araştırma merkezlerinin kurulması evresine geçilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde akademik içerik eksiği giderilebilecek ve uzmanlaşma sağlanabilecektir.
Sivil toplum kurumlarına yönelik son dönemde giderek daha açık bir şekilde ifade edilen çok güçlü eleştiriler bulunmaktadır. STK grubu her ne kadar Türkiye’nin kıtaya girişini destekleyen yumuşak güç olarak görünüyorsa da çok başlı ve çok sesli yapısı nedeniyle çok ciddi handikapları da barındırmaktadır. Samimi ancak Afrika’yı tanımayan bilmeyenlerin yanı sıra bir de Afrika’yı tanıyan ama art niyetli kurum ve kuruluşların da bölgede çalıştıklarını yahut çalıştıklarını ifade ettiklerini görüyoruz. Bazı kurumlar açısından Afrika kıtası münbitbir pazar olarak değerlendirilmekte ve bir piyasa gibi çalışmalar yapılmaktadır. Bu durum uzun vadede Türkiye’nin zararına sonuçlanabilecek, Afrika halklarını ve ülkelerini üzecek, küstürecek uygulamalar içeren bir görüntü vermektedir. Türkiye’de bölgeye yönelik çalışma yürüten kurumların denetlenmesine imkân sunan kanuni düzenleme ve kurumsal yapılanmaya gidilmesi zaruret arz etmektedir.
Röportaj: Ayşegül DEMİRCAN