Türkiye’de Afrika çalışmaları
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, Afrika Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mürsel Bayram, Türkiye'deki Afrika çalışmaları hakkında bilgi verdi. Türkiye'de Afrika çalışmalarının yeterince kurumsallaştığını söylemek için erken olduğu vurgulayan Bayram, siyasetten ekonomiye, kültürden sanata pek çok alanda interdisipliner nitelikte çalışmalar yapılabileceğini ifade etti.

Türkiye’de akademideki Afrika çalışmalarının gelişim sürecini anlatır mısınız? Sizce Türkiye’de Afrika çalışmaları yeterince kurumsallaştı mı?
Türkiye’de Afrika çalışmalarına yönelik ilk lisansüstü program Gazi (şimdi Hacı Bayram Veli) Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümüne bağlı olarak 1982’de açıldı. Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları adıyla açılan bu program, adından anlaşılacağı üzere iki farklı bölgeyi bir arada incelemeyi hedefliyordu. 1998’deki Afrika’ya Açılım Eylem Planı’nda bir Afrika İncelemeleri Enstitüsü’nün kurulması öngörülse de faaliyete geçirilemedi. 2016’da Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (DOAF) bünyesinde açılan Afrika Çalışmaları Ana Bilim Dalı, Türkiye’de bu adı taşıyan ilk müstakil lisansüstü bölümdür. Bilahare Bölge Çalışmaları Enstitüsü adını alan DOAF, bu anlamda Afrika çalışmalarının kurumsallaşma sürecinde önemli bir kilometre taşı olarak görülebilir. Öte yandan, henüz Afrika çalışmaları alanında üretim yapan öğretim üyesi sayısı son derece sınırlıdır. 11 üniversitede (Ankara, Çankırı Karatekin, Düzce, Erciyes, Fenerbahçe, Hacı Bayram Veli, İnönü, İstanbul, İstanbul Aydın, İstanbul Medeniyet, Kırklareli) Afrika araştırma merkezlerinin açılmış olması, kurumsallaşma açısından ciddî bir mesafe kat edildiği izlenimini vermektedir. Ancak, bütçe ve insan kaynağı problemlerinden ötürü bu araştırma merkezleri tam kapasite ile faaliyet yürütememektedir. Dolayısıyla Türkiye’de Afrika çalışmalarının yeterince kurumsallaştığını söylemek için henüz erken.
Türkiye’nin Afrika ile temaslarda bulunan diğer aktörlere nazaran akademik çalışma konusunda geç kaldığını biliyoruz. Sizce bu açık nasıl kapatılabilir?
Türkiye’de Afrika çalışmalarına kaynaklık edebilecek köklü bir literatür var esasında. Ömer Lütfi’nin 1876 tarihli Ümitburnu Seyahatnamesi ve Sadık Müeyyed Paşa’nın 1904 tarihli Habeş Seyahatnamesi ile başlayıp 1960 ve 70’li yıllarda Abdi İpekçi, Hıfzı Topuz, Türkkaya Ataöv gibi aydınların Afrika konulu eserleriyle devam eden bir literatür mevcut. 1990’lı yıllardan itibaren Ahmet Kavas ve Numan Hazar’ın bilhassa Türkiye-Afrika ilişkileri bağlamındaki çalışmaları alana önemli katkı sundular. Afrika’nın tamamına yönelik akademik çalışmalar ise son 10 yılda hız kazandı. Açığı kapatmak için öncelikle Afrika çalışmalarına ilgi duyan öğrenci sayısının artması, bu öğrencileri yetiştirecek öğretim üyesi sayısının ve niteliğinin artması gerekmektedir. Afrika’yı çalışacak olanların İngilizce, Fransızca, Arapça veya yerel Afrika dillerinden birini (mesela Svahili, Hausa) bilmesi gerekir. Kamusal veya özel fonlarla her yıl artan sayıda öğrenci ve akademisyenin saha araştırması yapması sağlanmalıdır.
Türkiye’deki Afrika çalışmalarının çoğunlukla Avrupa sömürgeciliği üzerinden yapıldığı konusunda eleştiriler görüyoruz. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Afrika ile ilgili bir konu çalışırken perspektifimiz ve vizyonumuz nasıl olmalı?
Afrika çalışmaları, Doğu-Batı dikotomisinin ötesinde bir alan olmalıdır. Afrika tarihini sömürgecilik üzerinden okumak, eleştirel biçimde olsa bile Avrupa-merkezci bir yaklaşımdır. Afrika, Avrupa’dan çok daha kadim bir kıtadır. Hatta Mısır medeniyetinin Yunan medeniyetine katkısı dikkate alınırsa, modern medeniyetin kökenlerinde Afrika’yı aramak gerekir. Afrika tarihini özgürleştirmenin yolu, Afrika’yı merkeze almaktan geçer. Bu merkeze alış, Afrika’ya “içeriden” bakmayı sağlarken dış dünyadan izole bir coğrafyaya da dönüştürmemelidir. Afrika ile ilgili bir konuyu çalışırken evvela bir Afrikalı gibi düşünmek gerekir. Bunu yaparken Afrika’nın dünyanın bir parçası olduğu ve farklı dönemlerde farklı aktörlerle ilişkiler kurduğu unutulmamalıdır. Böyle bir perspektif, Afrikalının fâilliğini (African agency) göz ardı etmeyi engeller.
Afrika çalışmaları çoğunlukla Osmanlı-Afrika çalışmaları veya Kuzey Afrika üzerinedir. Sahraaltı ülkeleri ile ilgili akademik çalışmalar ortaya konulabilmesi için neler yapılmalıdır? Özellikle hangi bölgeler ve alanlar üzerine çalışmaya ağırlık verilmelidir?
Eğitim için Sahraaltı Afrika’dan Türkiye’ye gelen binlerce öğrenci var. Bu öğrenciler kendi ülkelerini çalıştıkları takdirde muazzam bir Türkçe literatür oluşacaktır. Sahraaltı Afrika’da her bölge ve ülke önemlidir. Mezun olunan lisans programları dikkate alınarak siyasetten ekonomiye, kültürden sanata pek çok alanda interdisipliner nitelikte çalışmalar yapılabilir. Türkiye’de az çalışılan bir bölge olduğu için Sahraaltı Afrika’nın her ülkesinden spesifik çalışma konuları bulmak mümkündür.
Türkiye-Afrika arasındaki diplomatik ilişkilerin gelişiminin akademik çalışmalara katkıları nelerdir?
Osmanlı Devleti, aynı zamanda bir Afrika devletiydi. Kuzey ve Doğu Afrika’daki Osmanlı hâkimiyeti, tabii olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin Afrika siyasetinde tarihsel bir devamlılık meydana getirdi. Bu devamlılık ve yakınlık sebebiyle gerek siyasî, gerekse akademik düzlemde ilk olarak Osmanlı bakiyesi coğrafyaya ilgi duyuldu. Siyasî ilginin azlığı ile doğru orantılı olarak Sahraaltı Afrika daha az çalışılan ve daha az bilinen bir bölge olarak kaldı. Son dönemde siyasî düzeyde Afrika’nın tamamına gösterilen ilgi, Afrika çalışmalarının da ufkunun genişlemesine imkân tanıdı. 2009 yılına kadar Türkiye’nin Afrika’daki büyükelçilik sayısı 12’ydi. 2021 yılı sonunda bu sayı 43’e ulaştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, görevi süresince 30 farklı Afrika ülkesini ziyaret ederek dünyada bu kıtayı en çok ve en sık ziyaret eden lider oldu. Elbette bu durum, Afrika’ya yönelik akademik çalışmalara ciddî bir ivme kazandırdı.
ASBÜ’nün Afrika ülkeleriyle akademik iş birlikleri var mı, açıklar mısınız?
ASBÜ’nün hâlihazırda Etiyopya ve Cezayir’deki üniversiteler ile iş birliği protokolü mevcut. Başta Ruanda Üniversitesi olmak üzere diğer Afrika ülkelerindeki üniversiteler ile iş birliğine yönelik temaslarımız devam ediyor. YLSY kapsamında Afrika’nın çeşitli ülkelerinde (özellikle Güney Afrika ve Tunus’ta) lisansüstü eğitim alan öğrencilerimiz mevcut.
Afrika çalışmalarında sivil toplum kuruluşları ile akademi iş birliğini açıklar mısınız? STK’lar akademide Afrika çalışmalarına nasıl katkı sağlar?
STK’lar özellikle sahada edindikleri tecrübe ile akademiye girdi sağlayabilirler. STK faaliyetlerine katılanlar, bu alanda oto-didaktik bilimsel çalışma yapmaları veya lisansüstü eğitime yönelmeleri halinde saha tecrübeleri ile akademik uzmanlığı başarılı biçimde harmanlayabilirler. Bunun dışında, üniversiteler ile STK’lar arasında çeşitli şekillerde iş birliği tesis edilip projeler ortaya konulabilir. ASBÜ Bölge Çalışmaları Enstitüsü ile AFAM ve AKEM bünyesinde çalışan araştırmacıların bir araya gelerek Mağrib Diplomasisi adlı editöryal kitabı meydana getirmeleri, böyle bir iş birliğine örnek gösterilebilir. Özellikle saha raporlarının oluşturulması konusunda akademi-STK iş birlikleri yararlı olacaktır.