ANALİZHABERLERKUZEY AFRİKAPOLİTİKASon Dakika

Sudan’da Savaş Devam Ediyor…

Çatışmaların yarattığı tahribat, gıda ve sağlık hizmetlerinin çöküşüyle birleştiğinde, Sudan halkı için hayat bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü.

Sudan, Afrika’nın kalbinde yer alan bir ülke. Ancak bugün Sudan’a bakınca yalnızca coğrafi değil, vicdani bir kör noktayı da görüyoruz. Aylar süren çatışmalar, açlık, salgınlar ve yerinden edilen milyonlar… Sudan’da yaşanan insani kriz, dünyanın gözleri önünde büyürken, uluslararası toplumun sergilediği kayıtsızlık, bu trajediyi daha da derinleştiriyor.

2023’ün Nisan ayında patlak veren iç savaş, Sudan halkını felaketin eşiğine getirdi. Ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasındaki güç mücadelesi, bir ülkenin tüm damarlarını tıkadı. Başkent Hartum başta olmak üzere Sudan’ın 18 eyaletinden 14’ünde bombalar patlarken, siviller kendi evlerinde yabancıya dönüştü. Bugün Sudan’da 20 milyondan fazla kişi yerinden edildi, 4 milyon insan ülkesini terketmek zorunda kaldı. Açlık, infaz, zorunlu göçten vefat eden insanların yanı sıra tecavüze uğramamak için intihar eden kadın sayısı günbe gün artıyor. Ölenlerin yarısından fazlası kadın, %25’ten fazlası ise beş yaş altı çocuklardan oluşuyor. Afrika’nın en büyük üçüncü ülkesi şuan dünyanın en büyük insani felaketinin yaşadığı ülkeye doğru sürükleniyor.

Çatışmaların yarattığı tahribat, gıda ve sağlık hizmetlerinin çöküşüyle birleştiğinde, Sudan halkı için hayat bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü.

Ancak bu krizin en acı yönü, dünyanın bu durumu sessizce izliyor oluşu. Uluslararası aktörler, Sudan’a dair neredeyse tamamen pasif bir duruş sergiliyor. Krizin başlarında yapılan birkaç kınama ve cılız barış çağrısı dışında, dünya liderleri Sudan’ı neredeyse unuttu. Uluslararası sistemin bu kayıtsızlığı, insani yardım cephesinde de kendini gösteriyor. Birleşmiş Milletler’in Sudan için başlattığı insani yardım kampanyası, hedeflenen fonların yalnızca küçük bir kısmını toplayabildi. Türkiye devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Sudan’a can olmaya devam ederken  uluslararası yardım kuruluşları, savaşın etkilerini hafifletmeye çalışıyor; ancak bu çaba, devasa bir dalganın önüne kum torbası koymaya benziyor. Göz göre göre yaşanan bu trajediye sessiz kalması, insani yardımın bile siyasi çıkarlara göre şekillendiğini kanıtlıyor.

Sudan’daki kriz, sadece bir ülkenin iç meselesi değil. Bu kriz, küresel adalet ve dayanışma kavramlarının ne kadar boş birer söylem hâline geldiğini ortaya koyuyor. Bugün Sudan halkı, uluslararası toplumun unuttuğu bir “kriz coğrafyası” olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Ancak bu kayıtsızlık, sadece Sudan için değil, tüm dünya için tehlikeli bir emsal teşkil ediyor. Eğer Sudan’daki insanlık dramına sessiz kalınırsa, başka krizlerde de benzer bir kayıtsızlık dalgası yayılabilir.

Uluslararası aktörler de Sudan’daki çatışmanın hem sebebi hem de bir parçasıdır. Başta Birleşik Arap Emirlikleri’nin milis güçleri desteklemesiyle daha da artan gerilimin yanında komşu ülkeler ve küresel güçler, Sudan’da jeopolitik çıkarları doğrultusunda pozisyon almış durumda. Özellikle Sudan’ın enerji kaynakları ve stratejik konumu, bazı ülkeler için dikkat çekici bir nokta haline gelmekte. Aynı zamanda Batılı devletler ve Afrika Birliği gibi bölgesel örgütler, barış görüşmelerini teşvik etmeye çalışsa da süreci baltalayan çok sayıda etken bulunmaktadır. Geçtiğimiz pazartesi Sudan için ateşkes çağrısı için toplanan Birleşmiş Millet Konseyi’nde Rusya’nın kararı veto etmesi en yakın örnekler arasında yer almakta.

Uluslararası yardım kuruluşlarının insani yardımlarını sürdürmesi ve ateşkes çabalarını desteklemesi, Sudan’ın geleceği için umut ışığı olmayı sürdürmektedir. Ancak, bu çabaların askeri ve siyasi irade ile uyumlu olması zorunludur.

Sudan’da yaşanan savaş, bir “güç mücadelesinin” ötesinde, halkın güvenliğini ve siyasal yönetim sürecini tehdit eden derin bir sorundur. İçinde bulunduğu çatışma, sadece bir ülkenin değil, bütün bir bölgenin geleceğini belirleme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, yerel ve uluslararası tüm aktörlerin çözüm için işbirliği yapması, insanlık adına hayati bir gerekliliktir.

Bu bağlamda Sudan’ın geleceği, iç uzlaşı sağlanması ve askeri güçlerin sivil otorite üzerindeki baskın rolünü sınırlandırmasına bağlıdır. Ayrıca kapsamlı bir anayasa reformu ve bağımsız bir yargının inşası, Sudan’ın kalıcı barış ve istikrara kavuşması için vazgeçilmezdir. Uluslararası toplumun daha kapsayıcı ve çözüm odaklı müdahaleleri de kritik bir öneme sahiptir. Bu noktada planlanan sempozyumlar, çalıştaylar; Uluslararası sivil toplum raporlarından çıkan çözüm önerileri konunun muhataplarına sunulmalı. Başta insani krizin önlenmesine yönelik adımların atılması ile beraber uzun vadeli kalıcı çözümler için sahada ve masada kazandıran ara bulucuların liderlik tecrübesinden istifade edilmelidir.

Bu noktada sorumluluğumuz açık: Sudan halkının sesi olmak, onların yaşadığı acıları görünür kılmak ve uluslararası toplumun bu felakete kayıtsız kalmasına izin vermemek. Sudan bir sınav ve bu sınavda kaybeden yalnızca Sudan halkı değil, tüm insanlık olabilir. Dünya artık bu kör noktaya bakmalı ve harekete geçmeli. Çünkü Sudan’da yanan ateş, hepimizin vicdanını yakıyor.

Odak: Ayşegül DEMİRCAN

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu