ORSAM Araştırmacısı Dr. Kaan DEVECİOĞLU, Sudan’da yaşanan gelişmeleri Merhaba Afrika için değerlendirdi
Sudan'da Nisan 2023 tarihinden itibaren yaşananların bölgesel ve uluslararası düzeyde etkileri, son gelişmeler ve geleceğe dair beklentiler oldukça dikkat çekiyor. ORSAM Kuzey Afrika Çalışmaları Uzmanı Dr. Kaan Devecioğlu, Merhaba Afrika Editörü Esin Güzel'in sorularıyla Sudan'da yaşananları Merhaba Afrika için değerlendirdi.
Sudan’da uzun süredir devam eden iç savaşın Sudan’ın ulusal kimliği, toplumsal bütünlüğü, etnik ve dini yapısı üzerindeki etkileri neler olmuştur? Çatışmaların sonlanması halinde adalet, uzlaşma ve toplumsal iyileşme için hangi stratejilerin geliştirilmesi gerekir?
Sudan’da Nisan 2023’ten itibaren devam eden iç çatışma, ülkenin ulusal kimliği, toplumsal bütünlüğü, etnik ve dini yapısına önemli etkilerde bulunmuştur. Bu çatışma, Sudan’da Ömer el-Beşir yönetiminin Nisan 2019’da düşürülmesini takip eden dönemde sivil gruplarla güvenlik güçleri arasındaki anlaşmazlığın ortaya çıkmasına ve Ekim 2021’de de sivil grupların çatışan mevcut aktörler tarafından yönetimden uzaklaştırılmasına yol açmıştı. Dolayısıyla Sudan’da toplumsal bütünlüğü derinden zedeleyen söz konusu siyasi çıkar çatışmaları, günümüzde ve ulusal kimlik konusunda da bölünmelere yol açtığını göstermektedir. Güney Sudan’ın 2011’de bölünmesi öncesi yaşanan yaklaşık 40 yıllık iç savaşın doğurduğu silahlı grupların, Beşir sonrası Sudan siyasetinde ulusal kimlik olgusunu derinden sarstığı bir ortamı tecrübe etmekteyiz.
Ayrıca, savaş nedeniyle yaşanan insan hakları ihlalleri, mültecilik ve yoksulluk gibi sorunlar da ciddi boyutlara ulaştı. Bu durum ulusal kimlik olgusu bağlamında Sudan’ın çatışma sonrasındaki temel meydan okumalarından biri olacağı kanaatindeyim.
Elbette çatışmaların sonlanması halinde, adaletin sağlanması, uzlaşmanın teşvik edilmesi ve toplumsal iyileşmenin gerçekleştirilmesi noktasında bir dizi strateji geliştirilmesi gerekmektedir. Soru çerçevesinde adaletin sağlanması noktasında öncelikli olarak gerçekleşen insan hakları ihlalleri ve savaş suçları konusunda bağımsız ve tarafsız soruşturmalar yapılmalıdır. Mağdurlara ve ailelerine yönelik tazminat ve destek programları oluşturulmalıdır. Söz konusu mağduriyetlerin giderilmesinin ardından ise demokratik yönetim ilkeleri çerçevesinde kurulacak yeni yönetim için adımlar atılmalıdır.
Uzlaşmanın teşvik edilmesi noktasında da belirttiğim gibi önceki yıllardan ve Beşir sonrası süreçten kalan bir miras olarak Sudan içindeki farklı etnik ve dini gruplar arasında diyalog ve uzlaşma süreçlerinin başlatılması gerekmektedir. Bu kapsamda muhakkak toplumun farklı kesimlerini bir araya getirecek platformlar kurulacaktır. Bu anlamda kuşkusuz en temel araç eğitim olmalıdır. Bu eğitim, tüm vatandaşlara yönelik eğitim programları olmalı. Nitekim Sudan’ın ulusal kimlik olgusu bağlamında ortaya çıkan sorununun çözüme kavuşturulması için hoşgörü, çok kültürlülük ve insan hakları konularında farkındalık oluşturulmalıdır.
İç savaşın ve öncesinde Beşir’in düşüşünü takip eden sürecin Sudan’a en acımasız etkisi ekonomik yönden olmuştur. 1 dolar 18 cüneyhken bugün 500 cüneyhi aştığı rapor edilmektedir. Ayrıca iç savaşın Sudan’ın başkenti Hartum’un en elit bölgeleri de dahil olmak üzere pek çok büyük şehir yıkıma uğramıştır. Dolayısıyla ekonomik ve sosyal kalkınma noktasında, savaştan zarar gören bölgelerin yeniden inşası ve ekonomik kalkınması için projeler geliştirilmelidir. Yeni istihdam alanları oluşturma, eğitim ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi bu sürecin önemli parçaları olacaktır.
Son ama önemli aşama da siyasi reformlar olacaktır. Söz konusu adımların da katkısıyla Sudan’ın siyasi yapısını daha katılımcı, bölge ve etnik/dini grupların adaletli bir şekilde temsil edileceği reformlar yapılmalıdır. Rövanşizme girmeden farklı grupların tamamının siyasi süreçlere katılımı teşvik edilmelidir.
Bu stratejiler, Sudan’ın uzun vadeli barış, istikrar ve refahına ulaşması için kritik öneme sahiptir. Ancak, bu süreçlerin başarılı olabilmesi için tüm toplumsal kesimlerin ve uluslararası toplumun iş birliği ve kararlılık göstermesi gerekmektedir. Dolayısıyla uluslararası destek ve iş birliği, kırılgan iç siyasi ve toplumsal dinamikler göz önüne alındığında önemli bir durum olarak dikkat çekilmesi gerekmektedir.
Sudan’ın yaşadığı kriz çok sayıda insanın ölümüne sebep olmuş ve pek çoğunu yerinden etmiştir. Komşu ülkelerdeki güvenlik ve insani durum göz önüne alındığında bu krizin bölgesel istikrara nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Önceki soruyu cevaplarken de dikkat çektiğim gibi insani kriz Sudan’daki çatışmanın önemli bir boyutunu oluşturmakta ve bunun da bölgesel güvenliğe etkileri var. Bölgesel güvenlik bağlamında çatışmanın bir diğer boyutu da Sudan dışından gelen savaşçılar elbette. Dolayısıyla, Sudan’daki kriz, yalnızca Sudan içindeki toplumsal ve siyasi yapıları etkilemekle kalmamış, aynı zamanda bölgesel istikrar üzerinde de önemli etkiler oluşturmuştur.
Bu bağlamda ilk olarak mülteciler ve göçmen krizine dikkat çekmek gerekli. Sudan’dan kaçan insanların sayısı, komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında ciddi bir artışa yol açtı. Bu durum, bu ülkelerin sosyal ve ekonomik yapısını zorlamakta, kaynakların ve hizmetlerin daha fazla baskı altına girmesine neden olmaktadır. Bu bağlamda komşu ülkelerdeki mülteci sayısının artması, insani yardım kuruluşlarının kaynaklarını zorlamakta. Bunun bölgedeki diğer krizler için ayrılması gereken kaynak ve dikkatin azalmasına da yol açabileceğini belirtmekte fayda var. Bu noktada şu trajik durumu da vurgulamak gereklidir, önceki yıllarda Tigray savaşından kaçan Etiyopyalılar yurtlarına geri dönerken, Sudanlıların Etiyopya’ya kaçmasıdır.
İkinci olarak Sudan’daki istikrarsızlığın bölgesel ticaret ve ekonomik iş birliklerini olumsuz etkileyeceği söylenebilir. Özellikle dış ticaret olumsuz yönde etkilenmektedir. Örneğin Sudan, kozmetik ve kola gibi ürünlerin önemli bir hammaddesi olan dünyadaki Arap sakızı rezervinin önemli bir kısmına sahip. Bu anlamda pek çok yabancı şirket Sudan’daki bu kaynağa ihtiyaç duyuyor.
Üçüncüsü bilhassa mültecilerin sağlık ve eğitim ihtiyaçları konusunda ev sahibi ülkelerin bu alanlardaki kapasitelerini zorlamasıdır. Bu durum uzun vadede sosyal ve ekonomik sorunlara yol açacaktır.
Son olarak güvenlik sorunlarına da dikkat çekmekte fayda var. Silahlı grupların ve militanların sınır ötesi hareketliliği, bölgedeki güvenlik sorunlarını artırmaktadır. Bu durum, terörizm ve silahlı çatışmaların yayılması riskini beraberinde getirmektedir.
Buradan hareketle Sudan’daki çatışmanın çözülmesi sadece Sudan için değil, tüm bölge ülkeleri için önem taşımaktadır. Bölgesel istikrarın sağlanması, sadece ulusal düzeydeki çözümlerle değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası işbirliği ve koordinasyonla mümkün olacaktır. Bu bağlamda komşu ülkelerin, bölgesel örgütlerin ve uluslararası toplumun, Sudan’daki krizin çözümüne yönelik çabaları desteklemekte eksik kaldığını belirtmek gerekli.
Sudan’daki iç savaşın uluslararası toplum ve insan hakları örgütleri tarafından nasıl algılandığını ve değerlendirildiğini düşünüyorsunuz? Bu savaşa karşı uluslararası düzeyde hangi yaptırımlar, insani yardımlar ve diplomasi çabaları uygulanmalıdır? Uluslararası toplumun Sudan’daki iç savaşa müdahale etme konusundaki tutumu nasıl olmalıdır?
Sudan’daki iç çatışma, uluslararası toplum ve insan hakları örgütleri tarafından insan hakları ihlalleri, insani kriz, bölgesel istikrar bağlamında değerlendirilmekte. Bu anlamda insan hakları örgütleri, savaşın yol açtığı hak ihlallerine, özellikle sivillerin hedef alınmasına, keyfi tutuklamalara ve işkencelere dikkat çekmekte. Ancak soruşturma çağrıları dile getirilse de kayda değer bir ilerleme görülmedi. Benzer şekilde insani kriz noktasında uluslararası yardım çağrılarında bulunulmakta ve bu yardımlar büyük oranda Port Sudan’dan ülkeye giriş yapmaktadır.
Sudan’daki iç çatışmaya karşı uluslararası düzeyde uygulanabilecek yaptırımlar, insani yardımlar ve diplomasi çabaları bağlamında ise ilk olarak yaptırımlar gündeme getirilebilir. Bu kapsamda silah ambargosu, savaş suçlusu kişi veya gruplara yönelik seyahat yasağı ve varlık dondurma gibi yöntemlerle barışçıl çözüm noktasında baskı aracı olarak kullanılabilir. Diplomasi çabaları bağlamında ise bölgesel ve küresel aktörlerin iş birliği gereklidir fakat buna yönelik kayda değer bir adım atılamamıştır.
Buradan hareketle, uluslararası toplumun Sudan’daki iç çatışmaya müdahale etme konusundaki tutumu dengeli ve sorumlu olmalıdır. Müdahaleler, insan haklarını korumayı, insani krizi hafifletmeyi ve uzun vadeli barış ve istikrarı sağlamayı amaçlamalıdır. Ayrıca, her türlü müdahale, uluslararası hukuk çerçevesinde ve Sudan’ın egemenliğine saygı göstererek yapılmalıdır. Bu süreçte, Sudan’ın iç dinamiklerine ve karmaşık etnik ve dini yapısına duyarlı olunmalıdır. Önemli olan, çatışmanın çözümüne yönelik sürdürülebilir ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemektir.
Sudan’daki iç savaşta yer alan silahlı tarafların sahip olduğu askeri, ekonomik, siyasi güç ve kaynakları düşünecek olduğunuzda bu savaşın gidişatı konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Sudan’da çatışan taraflar arasındaki askeri güç ve kapasitenin, çatışmanın şiddetini ve süresini doğrudan etkileyebileceğini söyleyebiliriz. Bu anlamda dört temel dinamiğin çatışmanın gidişatında temel belirleyici olacağı kanaatindeyim. Bunlardan ilki şüphesiz ekonomik kaynaklar. Hızlı Destek Kuvvetleri uluslararası bir holding gibi, örneğin Sudan’ın altın rezervlerini kontrol ediyorlar ve başta BAE olmak üzere pek çok küresel aktörle ticari ilişkileri var. Diğer taraftan Ordu’nun ülkedeki resmi yönetim birimi göz önüne alındığında çatışmanın ekonomik kaynaklar sağlama noktasında son bulması imkansıza yakın.
Ekonomik kaynakların çatışan taraflara iç ve dış siyasi destek de sağladığı söylenebilir. Hızlı Destek Kuvvetleri Darfur başta olmak üzere ülke içi ve bölge ülkeleri nezdindeki etnik bağlantılar üzerinden gücünü konsolide edebiliyor ki ekonomik gücü de bu insanları bir arada tutmasına olanak sağlıyor. Ayrıca bu durum yabancı aktörlerle geliştirdiği ekonomik ilişkiler üzerinden siyasi desteği de konsolide ediyor. Ordu yönetimi için ise hem devlet gücü hem de toplumsal güvenin temel belirleyici etken olduğu göze çarpmakta. Dolayısıyla bu şartların da Sudan’da çatışmayı bir tarafın üstün gelmesiyle sonlandıracağına işaret etmekte.
Son olarak çatışmaların daha fazla yıkım olmadan son bulmasının insan hakları ihlalleri temelinde uluslararası aktörler tarafından uygulanacak baskı unsurlarıyla gerçekleştirilebileceği söylenebilir. Dolayısıyla yabancı aktörlerin müdahalesi veya destek sağlaması, savaşın seyrini değiştirebilir. Bu müdahaleler, hem askeri hem de siyasi destek şeklinde olabilir ve çatışmanın taraflarının güç dengesini etkileyebilir. Bu anlamda insan hakları ihlalleri ve insani kriz, uluslararası toplumun müdahalesini tetikleyebilir. Ağır insan hakları ihlalleri, uluslararası toplumun baskısını artırabilir ve çatışmanın gidişatını etkileyebilir.
Buradan hareketle, söz konusu faktörlerin kombinasyonu, Sudan’daki iç çatışmanın karmaşık doğasını ve çözümün zorluğunu ortaya koyuyor. Çatışmanın gidişatı, bu dinamiklerin yanı sıra yerel, bölgesel ve uluslararası politik gelişmelere de bağlıdır. Dolayısıyla, çatışmanın geleceğine dair çeşitli senaryolar mümkündür. Ancak, barış ve istikrarın sağlanması için kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşım gerektiği açıktır. Bu yaklaşım, askeri, ekonomik ve siyasi çözümleri içermeli ve Sudan’ın iç dinamiklerine duyarlı olmalıdır.
Çatışan tarafların barışçıl ve kapsayıcı bir siyasi geçiş konusunda anlaşmaya varabilmesi ve bu anlaşmanın kalıcı olabilmesi için gereken taahhütler ve sorumluluklar nelerdir? Uluslararası aktörlerin bu konudaki rolü ne olmalıdır?
Sudan’da çatışan tarafların barışçıl ve kapsayıcı bir siyasi geçiş konusunda anlaşmaya varabilmesi ve bu anlaşmanın kalıcı olabilmesi için yerel ve uluslararası düzeyde taahhütler ve sorumlulukların yerine getirilmesi gerekli.
Yerel anlamda taahhütler ve sorumluluklar noktasında;
Uluslararası aktörlerin sorumlulukları noktasında ise;
Röportaj: Esin Güzel