İsrail’in Afrika’da Yayılmacı Politikası
İsrail'in Afrika'da izlediği yayılmacı politika, Filistin meselesinin gölgesinde kalsa da tarım, güvenlik ve teknoloji alanlarında kıtayı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye devam ediyor.

Afrika kıtası, tarih boyunca İngiltere, Fransa, Almanya ve Belçika gibi Avrupa güçlerinin kolonyal etkisi altında kalmış; son yüzyılda ise ABD, Çin ve Rusya gibi yeni aktörlerin ekonomik ve siyasi nüfuzu artmıştır. Geleneksel olarak kıtada baskın olan aktörler arasında İngiltere, Fransa, Almanya ve Belçika gibi Avrupa ülkeleri yer alırken son dönemde bu listeye yeni aktörler eklenmiştir. Çin, kıtada büyük altyapı projelerine yatırım yaparak ticari anlamda etkisini artırırken ABD, özellikle askeri işbirlikleri ve diplomasi yoluyla varlığını güçlendirmiştir. Rusya, askeri ve enerji alanlarında anlaşmalar yaparak paralı askerlerini birçok Afrika ülkesinde kullanarak kıtada stratejik bir yer edinmiş; Hindistan ise kültürel bağlarını ve ekonomik yatırımlarını genişletmiştir. Lübnan, kıtada ticaret ve diaspora bağlantılarını etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Ancak İsrail’in Afrika’daki etkisi genellikle göz ardı edilir. Bunun temel nedenlerinden biri, Filistin meselesine yönelik eleştiriler ve İsrail’in Filistin’de yaptığı yıkımların sürekli gündemde olmasıdır. Bu durum, Afrika’da İsrail’e dair algıyı etkileyen önemli bir faktör olmuştur. Oysa İsrail, uzun yıllardır kıta üzerinde etkili aktörlerden biridir ve ticaret, ekonomi, diplomasi gibi çok yönlü ilişkiler sürdürmektedir.
Tarihsel Arka Plan
İsrail’in Afrika ülkeleriyle ilişkileri, özellikle Güney Afrika’nın İsrail’e yönelik eleştirilerinden sonra daha fazla sorgulanmaya başlanmıştır. Kıta ülkelerinde, İsrail’in kuruluşundan bu yana zaman zaman Filistin yanlısı tutumlar görülmüş zaman zaman da İsrail’i destekleyen politikalar benimsenmiştir.
Örneğin, Burkina Faso liderlerinden Thomas Sankara (1983-1987), Filistin’e destek veren bir duruş sergilemiştir. Bunun yanında, İngilizlerin bir zamanlar “Uganda Planı” çerçevesinde Yahudileri Uganda’ya yerleştirme girişimleri de tarihsel olarak dikkat çekicidir. Sudan’ı Mısır ile ittifaktan uzak tutma stratejisi kapsamında, Uganda’nın bir aracı olarak kullanılması çabası bu planlardan biridir.
Sudan gibi bir Arap ülkesinin Mısır’la ittifak yapmasını önlemek için Uganda’nın aracı olarak kullanılması stratejik bir hamle olarak görüldü. Bu bağlamda, İngiliz ordusunda yetişmiş olan Uganda Başbakanı Apollo Milton Obote’nin, Sudan’da iç karışıklık çıkartıp güneydeki Hristiyan ayrılıkçılara silah temin ederek bu ülkeyi kaosa sürüklemesi planlanmıştı. Ancak Obote (1966-1971), böyle bir planın kendi ülkesi için de kaosa yol açabileceği ve ulusal bütünlük için tehdit oluşturabileceği gerekçesiyle bu teklifi reddetti. Ancak bu kararı, 1971’de İdi Amin’in kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirmesi ile sonuçlanmıştır. Amin, sonrasında İngiltere ve İsrail ile ilişkilerde dalgalı bir dönem başlatmıştır. 1971’de İdi Amin tarafından kansız bir darbeyle indirilen Obote’nin bu tavrı, İsrail’in Afrika’daki çıkarlarıyla örtüşmemiştir. Ancak İdi Amin (1971-1979)’in iktidara gelişiyle İsrail ile Uganda arasındaki ilişkiler dalgalı bir seyir izlenmiştir. İdi Amin,İngiltere ve İsrail’den destek arasa da, talepleri reddedilince, Kaddafi ile yakın ilişkiler kurmuş ve Filistin davasına destek vermiştir. Bu dönemde Kenya, İsrail’e lojistik destek sağlayarak “İsrail dostu” bir pozisyon benimsemiştir.
Afrika’da bazı liderler, İsrail’e karşı çok eleştirel bir tutum sergilemiştir:
Julius Nyerere (1922–1999), sömürgecilik karşıtı bir lider olarak İsrail’in Filistin politikalarını eleştirmiştir. Tanzanya, 1973 Yom Kippur Savaşı sonrasında çoğu Afrika ülkesi gibi İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesen liderlerden biri olmuştur.
Nelson Mandela (1918–2013), Filistin yanlısı bir politika izlemiş ve İsrail’in apartheid rejimi ile benzer politikalar izlediğini belirtmiştir.
Buna rağmen, Etiyopya’daki Beta Yahudileri gibi toplulukların İsrail’in insan kaynağını karşılamadaki rolü yadsınamaz. İsrail’in tarım, teknoloji ve güvenlik alanlarındaki katkıları da çeşitli Afrika ülkelerinde olumlu karşılanmıştır.
Kibbutzlar ve Tarımda İsrail
İsrail’in tarımda kolektif bir model olan kibbutzlarla Afrika’da etkili olduğu bilinmektedir. Kibbutzlar, 1909’da ortaya çıkmış, tarıma dayalı sosyalist bir yapıya sahiptir. Bu yapı, Afrika’da tarım teknolojileri ve sulama sistemleri alanında çalışmalar yapmıştır. Afrika’da yeşil devrim hareketini başlatan İsrail, kibbutzların model alındığı projelerle Kenya ve Uganda gibi ülkelerde modern tarım teknikleri uygulamıştır. Ancak bu durum, bazı eleştirileri de beraberinde getirmiştir. Örneğin, tohumların yalnızca tek seferlik kullanımı gibi yöntemler, bu ülkelerin İsrail’e bağımlı kalmasına yol açmıştır. Zamanla, tarımın yanı sıra sanayi, turizm ve teknoloji gibi alanlarda da faaliyet gösteren kibbutzlar, İsrail’in kıtadaki ekonomik etkisinin bir parçası olmuştur. Bugün özellikle Kenya, Ruanda ve Uganda gibi ülkelerde, İsrail tarım teknolojileri ve turizm faaliyetleri konusunda önemli bir etkiye sahiptir.
Güvenlik ve Diplomasi
İsrail, güvenlik şirketleri aracılığıyla Afrika kıtasında önemli bir aktör haline gelmiştir. Özellikle Kenya, Angola, Uganda, Ruanda ve Güney Afrika gibi ülkelerde İsrailli şirketlerin faaliyet göstermesi kıtadaki güvenlik politikalarına ciddi bir katkı sağlamıştır. Bunun yanında, Afrika halkının turizm ve ticarette bıraktığı boşlukları doldurarak ekonomik alanda da etkisini arttırmıştır. İsrail’in yeşil devrim teknolojileri, tarımsal anlamda da İsrail’in aktif olmasını sağlarken bazı ülkelerde madenlerin ve kritik altyapıların korunmasını üstlenmiştir.
Çoklu Aktör Dönemi
Günümüzde Afrika, geleneksel olarak etkili olan Avrupa ülkeleri ve ABD’nin yanı sıra, Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye, Suudi Arabistan, BAE ve Lübnan gibi ülkelerin de etkili olduğu çoklu aktör dönemine girmiştir. Türkiye, özellikle Somali’de tarım ve altyapı projeleriyle, Angola ve Togo’ya SİHA satışlarıyla ve uzay üssü projesiyle kıtada önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra, son dönemde Etiyopya- Somali arasında yaşanan Somaliland geriliminde arabulucu olarak sahada olması Afrika’da Türkiye’nin önemli bir konumda olduğunu göstermektedir.
Afrika’nın çok aktörlü yapısı, kıtanın gelecekte daha fazla önem kazanacağını ve güç dengelerinin her an değişebileceğini göstermektedir. Ancak Filistin meselesine odaklanılması, İsrail’in kıtadaki faaliyetlerinin yeterince fark edilmemesine yol açmaktadır. Buna rağmen, İsrail’in derinden ve yayılmacı bir politika izleyerek kıtada sessiz ama potansiyel olarak tehlikeli bir aktör olduğu gerçeği değişmemektedir.
Yazar: Semanur AKMAN