Güney Afrika’da apartheid rejimi tarafından öldürülen İmam Harun’un oğlu eyalet başbakanlığı için yarışıyor
Irkçı apartheid rejimi tarafından hapishanede işkenceyle katledilen Güney Afrikalı Müslüman aktivist İmam Abdullah Harun'un oğlu Muhammed Harun, 29 Mayıs'taki seçimlerde, ülkenin en büyük eyaletlerinden Western Cape başbakanlığı için yarışacak.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaklaşık 28 milyon seçmen cumhurbaşkanı, eyalet başbakanları ve milletvekillerini belirlemek üzere 29 Mayıs’ta sandık başına gitmeye hazırlanıyor.
Seçim anketleri, 1994’ten bu yana iktidarda olan Afrika Ulusal Kongresinin (ANC) oy oranının ilk kez yüzde 50’nin altında kalacağına işaret ediyor.
Ülkenin, tarihinde ilk kez bir koalisyon hükümeti tarafından yönetilmesine neden olabilecek bu seçim, ülkenin ırkçı apartheid rejiminden demokratik düzene geçtiği 1994’te yapılan seçimlerden sonraki en kritiği olarak değerlendiriliyor.
Güney Afrika’yı 1948-1994 yıllarında yöneten ırkçı apartheid rejimi tarafından 1969 yılında işkenceyle öldürülen ünlü Müslüman aktivist Abdullah Harun’un oğlu Muhammed Harun, bu seçimde ülkenin en büyük eyaletlerinden Western Cape’in başbakanlık koltuğu için yarışacak adaylar arasında bulunuyor.
Al Jamaah Partisi Western Cape eyaleti Başbakan adayı olan akademisyen ve yazar Harun, seçim sürecini değerlendirdi.
“Tüm sektörlerde katkımız olduğu için bir anlamda görünür bir azınlığız”
Harun, 60 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 3’üne yakınını oluşturan Güney Afrikalı Müslüman toplumunun küçük fakat etkili bir azınlık grubu olduğunu anlatarak “Müslümanlar olarak ekonomik, kültürel alanlarda, hemen hemen tüm sektörlerde katkımız olduğu için bir anlamda görünürlüğü olan bir azınlığız.” dedi.
Güney Afrika’da 300 yıllık tarihe sahip Müslümanların önce sömürgeciler, ardından apartheid rejimi tarafından her alanda kısıtlamalara maruz kaldığını, 1994’te demokrasiye geçişin ardından değişimler yaşandığını aktaran Harun, “Değişikliklerden biri de apartheid dönemindeki ayrımcı politikaların artık ortadan kalkması ve Müslümanların burada parti kurmaktan çok daha öte görünür, somut bir şekilde kendilerini ifade etme özgürlüğünü bulmaları ve kısıtlanmamaları oldu.” diye konuştu.
Harun, Müslüman toplumun apartheid döneminin kısıtlamalarında dahi başarılı ekonomik faaliyetler yürüttüğünü belirterek “Demokrasi geldiğinde Müslümanların kimlikleri, sosyal, ekonomik, siyasi çevreye önemli katkıları olan bir unsur olarak görülüyordu ve bu dönemde bu, kabul edilmişti.” ifadesini kullandı.
Muhammed Hanif Hendricks liderliğinde 2007 yılında kurulan Al Jamaah Partisinin toplumun içinden çıktığını ve maddi zorluklara karşı ayakta kalmayı başardığını belirten Harun, Hendricks’in milletvekili olmasıyla kanun yapıcı bir işlev kazandığını vurguladı.
Harun, Güney Afrika’da İslami nikahın tanınmasının bunun başlıca örneklerinden olduğunu ifade ederek şöyle devam etti:
“Bu, başlı başına Müslüman hukuku için bir zaferdir. Ancak ilginç bir şekilde diğer eylemler üzerinde de etkisi oldu. Bunlardan biri de değişen nafaka kanunuydu. Bu, onun katkısı nedeniyle artık sadece Müslüman kadınların değil, tüm kadınların bundan yararlanabileceği anlamına geliyor; boşanmada da aynı durum geçerli.”
“Yozlaşmış unsurlarımız var”
Harun, parti olarak hedeflerinin Güney Afrika’yı kıtada büyük bir ulus haline getirmek olduğunu belirterek “Üreteceğiz, olumlu olacağız, sağlıklı olacağız. Elbette kaynaklar açısından biliyoruz; elmasımız var, kömürümüz var, altımız var, manganezimiz var, fosfatımız var, her türlü mineralimiz var. Bu da bize zengin bir ülke olduğumuzu gösteriyor.” dedi.
Geçmişte bu kaynakların yalnızca beyaz azınlığın elinde olduğuna işaret eden Harun, “Mesele şu ki, onlar fayda sağladılar, faydalanmaya devam ediyorlar, sorun da burada ama buna ek olarak hükümetteki üyeler dahi ceplerine indiriyor. Yani ülkenin kasasından alıp bundan faydalandılar. Bu da yolsuzluğa yol açtı. Yani temelde toplumumuzun farklı sektörlerinde faaliyet gösteren yozlaşmış unsurlarımız var.” değerlendirmesinde bulundu.
“Siyonistler 7’den fazla önemli partiye para akıttı”
Harun, İsrail’in bu seçim sürecinde bazı partileri mali açıdan desteklediğini belirterek “Başka bir deyişle, “Siyonistler 7’den fazla önemli partiye para akıttı. Peki bu ne anlama geliyor? Hangi partilerden bahsediyoruz? Yurtsever İttifaktan (PA) ve daha spesifik olarak Western Cape’i de yöneten Demokratik İttifaktan (DA) bahsediyoruz.” diye konuştu.
Irkçı bir grup olarak nitelendirdiği Siyonistlerin Güney Afrika’da ırkçılığı körüklediğine değinen Harun, “Apartheid nedeniyle parçalanmış bir Güney Afrika toplumu olarak geçmişle yüzleşmemiz gerekiyor. Şimdi bu unsurların temelde bizi, toplumumuzu yeniden kırmak ve ırkçı unsuru derinleştirmek için kullandığı günümüz sorunlarıyla uğraşıyoruz ve parti olarak buna tamamen karşı çıkıyoruz. Bunun için fonlanan partilere odaklandık. Yani tasarımcıların hedeflerini biliyoruz ve bunları toplumumuz üzerindeki kontrolü sürdürmek için kullandıklarını biliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Harun, Güney Afrika’nın bunun dışında su sorunu ve iklim değişikliği ile de mücadele etmek zorunda olduğunu belirterek Amerikalıların, İngilizlerin ve Fransızların bu durumdan faydalanmaya çalıştıklarını söyledi. Harun, “Bunlar, sahip olduğumuz diğer kaynaklara olan ilgilerinden dolayı ve bunlar için yarışıyorlar. Dolayısıyla iktidara gelecek olanın, toplumun çıkarına değil, kendi çıkarına hizmet edeceğini umuyorlar. Bu da karşılaştığımız mücadelenin bir parçası.” dedi.
Harun, yüksek suç oranlarının da ülkenin önemli problemlerinden biri olduğuna dikkati çekti.
Güney Afrika’daki siyasi atmosfer
Harun, iktidar partisi ANC’nin 1994’ten bu yana ülkedeki baskın güç olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“ANC, politikanın, ekonominin ve insan yaşamının neredeyse her yönü üzerindeki kontrolünü sürdürüyor. Zayıflamış olmaları kısmen karşılaştığımız yolsuzluktan kaynaklanıyor. Aynı zamanda aralarındaki çekişmelerden kaynaklı farklı kamplaşmalarla karşılıyoruz ve bunun sonucunda bazı kişiler, yaptıkları eylemlerin ANC politikalarına uygun olmadığını düşündükleri için partiden ayrılmak zorunda kaldılar. Dolayısıyla parti kendi hayaletiyle ve diğerlerinin geçmişiyle uğraşmak zorunda çünkü gelişmek yerine gerçekten daha kötü bir şeye dönüşeceğini bildikleri alanlarda önlemeleri gereken şeyleri düzeltmemişler. Dolayısıyla bununla uğraşmak zorundalar.”
Güney Afrika toplumu olarak, suçlu kişilerin siyasete girmesine müdahale ettikleri için suçlu olduklarını belirten Harun, “Her ne kadar reform iddiaları olsa da herhangi bir reform olduğuna inanamıyoruz. Çünkü tüm kaynakları kendi amaçlarına ve belirli hedeflerine ulaşmak için kullanıyorlar.” diye konuştu.
Harun, küçük partilerin tüm bunlara karşı koyacak kaynaklardan yoksun olduklarını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Büyük partiler ise deyim yerindeyse arka kapıdan büyümüşler. Kendilerine oy verecek topluluklara gitmek için her yolu mubah sayıyorlar. Bu nedenle çok fazla rüşvet olayı yaşanıyor. 2024 seçimleri için bu, ciddi bir endişe kaynağıdır.”
DA’nın Filistin meselesindeki İsrail yanlısı duruşu nedeniyle temelde zayıfladığını belirten Harun, “DA bununla gerçekten ilgileniyor çünkü vatansever bir yaklaşımdan ziyade komplocu devleti (İsrail) destekliyorlar. Öte yandan kendilerine iktidara taşıyacak kadar destek verecek toplulukları da ellerinde tutmak istiyorlar.” ifadelerini kullandı.
Harun, belediye meclisindeki koalisyon sayesinde Johannesburg Büyükşehir Belediyesini yöneten Al Jamaah’ın, 29 Mayıs seçimleri sonrası olası koalisyon dönemi için önemli bir örnek teşkil ettiğini belirterek bunun, partilerinin liderlik edebilme kabiliyetini kanıtladığını söyledi.
Harun, parti olarak koalisyon sürecine hazırlıklı olduklarını dile getirerek “Koalisyon şartlarımızdan ilki siyonist finansmanı olan hiçbir partiyle işbirliği yapmamamızdır. İkinci olarak, siyonist olmayan fonlara sahip olan ve temelde bir yol bulan diğer tüm partiler ve biz onlarla çalışabileceğimizi düşünüyoruz.” dedi.
“Siyonist orduda görev yapan herhangi bir Güney Afrikalıya karşı hareket edeceğiz”
Harun, İsrail’i destekleyen Güney Afrikalı Yahudilerin, Filistinlilerin öldürülmesinde suç ortağı olduklarını belirterek “Siyonist orduda görev yapan herhangi bir Güney Afrikalıya karşı hareket edeceğiz. Bu fikir onların mahkemeye çıkarılması, yeniden yargılanması ve hapse atılması gerektiği fikridir. Bildiğiniz gibi biz Afrikalılar ve daha spesifik olarak Müslümanlar olarak nerede olursa olsun, kim baskı altında olursa olsun her türlü adaletsizliğin karşısında durmamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Güney Afrikalıların tarihinde apartheid rejiminde yaşadıkları dolayısıyla Filistinlilerin yaşadıklarını iyi anladığını vurgulayan Harun, şunları söyledi:
“Bir gün şahit olabileceğimizi hissedebiliyorduk ve sonunda hükümetimiz ve ülkemiz Filistinlilere çözüm bulmamız gerektiğini hissetti. Bunun sonucunda hükümet çok güçlü bir karar aldı. Siyonist devleti Uluslararası Adalet Divanına (UAD) taşıdı ve bir dereceye kadar da başarılı oldular, bir bakıma oradaki milletvekilleri, yargıçlar temelde bu yargıcın Afrikalıların talebi yönünde karar vermesini sağladılar. Üzüldüğümüz şey, kararın kağıt üzerinde kalmış gibi görünmesi. Gerçekte hayata geçirilmedi ve bunun sonucunda komplocular, şu an konuştuğumuz güne kadar katliamlara devam ettiler.”
“Apartheid rejiminin acılarını hala çekiyoruz”
Harun, apartheid mirasının Güney Afrika toplumunda açtığı yaralara işaret ederek şöyle konuştu:
“Bizim neslimiz biliyorsunuz, olanlardan dolayı temelde hala psikolojik, sosyolojik ve hatta ekonomik olarak acı çekiyor. Toplumumuzda ırkçılığın hiçbir türünü görmek istemiyoruz. Eşitsizliğin hiçbir biçimini ve tanık olduğumuz tüm bu unsurları görmek istemiyoruz. Çoğumuzun yoksul ailelerden, yıkık dökük ailelerden geldiğimizi ve kendimizi eğitim konusunda geliştirdiğimizi deneyimledik. Örneğin herhangi bir üniversiteye gidemedik, okumak istiyorsak izin almamız gerekiyor. Yani tüm bunlar mücadelelerimize ve yaptığımız şeyi neden yaptığımıza ve temelde karşılaştığımız her türlü zorlukla başa çıkabildiğimize eklendi. Yani bir Müslüman olarak ayrımcılığa uğramanın ne demek olduğunu bildiğimizi düşünüyorum ama aynı zamanda bir Güney Afrikalı olarak da ayrımcılığa uğradık çünkü sadece Müslümanlar değil, beyaz olmayanlar da dahil, tüm ulus ayrımcılığa uğradı.”
Harun, yeni neslin apartheid karşıtı mücadele döneminde yaşananlara karşı duyarsız kaldığını belirterek “Babam da dahil olmak üzere apartheid karşıtı kahramanların isimleri yeni demokratik toplumda olması gerektiği gibi hatırlanmıyor. Bu, özgürlüğü görmemiz ve deneyimlememiz için yapılan fedakarlıklarla ilgilidir. Yani şimdiki nesil, tabii ki benim çocuklarımın neslinden bahsediyorum ve onların çoğu bu insanların neden hayatlarımızı feda ettiklerini, babam da dahil, tam olarak anlayamıyor.” değerlendirmesini yaptı.
Harun, “Şimdiki neslin onlar hakkında daha fazla şey öğrenmesi gerekiyor, böylece tarih metinlerinin, toplumun mücadele biçimini takdir edecek ve anlayacak şekilde yeniden yazılması gerekiyor ve bir anlamda mücadelelerin geçmişine olumsuz değil, olumlu bakmalıyız.” dedi.
Harun, Türkiye’de bir neslin babasının hikayesini “İmam’ın öldürülüşü” isimli kitaptan öğrendiğini belirterek “Kitabın Türk toplumunda bir kuşak üzerinde böyle büyük bir etki yarattığının farkına varmamıştım. Aile olarak kendimizi iyi hissettik. En azından kendi toplumu, bunu diğerlerinin yaptığı gibi takdir etmiyor gibi görünüyordu. Böylece ortak bağlantıları görüyoruz.” diye konuştu.
İmam Harun’u idolleştirmek istemediklerini ama takdir görmesini beklediklerini belirten Harun, babasının hayatına ilişkin “Temelde sıradan bir adama benziyordu ama çok sosyaldi. Çok cömertti. Oldukça açık sözlüydü. Çok eleştireldi. Yani tüm bu unsurlar temelde onu o yapan özelliklerdi. Her pazartesi ve perşembe oruç tutardı. Yani özünde, o temelde manevi açıdan çok bilinçli biriydi. Bu onun toplumlarımız için iyi bir örnek olarak kalmasını sağlayan bir şey.” ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA